Abdullah bin Mübarek’in Mektubu ve Günümüz Cihad Hareketlerine Haksız Yere Yöneltilen Tenkitler

Muhammed bin İbrahim bin Ebi Sekine’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

”Abdullah bin Mubarek ile birlikte Tarsus’taki geçitte nöbetçiydik. Hacca gitmek istedim ve o zaman Fudayl bin Iyad Mescid-i Haram’da Kâbe’de itikâfta idi. Abdullah bin Mubarek şu beyitleri bana yazdırıp Fudayl bin Iyad’a gönderdi:

 

Ey Harameyn’in abidi, eğer bizleri görseydin,
Şüphesiz ibadetle oyalandığını bilirdin.
Kimilerinin gözleri gözyaşlarıyla dolarken,
Bizim boğazlarımız kanlarımızla boyanır.
Bazılarının atı batılda yorulurken,
Bizim atlarımız günün sabahında yorulurlar.
Miskin kokusu sizin,
Atlarımızın tırnaklarının tozu ve dumanı olan bizim kokumuzda bize…
Şüphesiz Nebimizin sözü bize ulaşmıştır.
Ki doğru sözdür, onda hiçbir yalan yoktur.
Kesinlikle eşit olmaz; Allah yolundaki bir mücahidin atının çıkarmış olduğu burnundaki tozu ile
Tutuşan ateşin dumanı…
Aramızda konuşan bu Allah’ın kitabıdır,
Şehid ölü değildir, bu yalanlanamaz.

Muhammed b. İbrahim der ki:”Fudayl ile karşılaşınca mektubu ona verdiğimde iki gözü de yaşlı olarak şöyle dedi:

”Ebu Abdurrahman doğru söylemiş. Bana nasihatte bulundu.”(1)

Bu kıssayı birde Şehid (İnşaallah) Fehmeddin Hoca’dan dinleyiniz:

Abdullah b. Mübarek’in bu mektubunu iyi düşünmemiz gerekir. Günümüzde çağdaş Haçlı orduları, çağdaş Safevi orduları ve onların destekçileri dünyanın dört bir yanında Müslümanların topraklarını işgal etmiş, onları katlediyor, işkencenin her türlüsünü yapıyor, onları hapishanelere dolduruyor ve anlatamadığımız daha nice zulümleri yapıyor. Bizler ise rahat koltuklarımızda çay ve kahvelerimizi yudumlarken internetteki haber sitelerinden Suriye ve diğer başka bölgeler hakkında yorumlarda bulunuyoruz. Hatta bazıları haddini aşarak o bölgelerde malları ve canları ile Allah yolunda cihad eden mücahidlere ve gruplara ağır tenkitlerde bulunuyor!

Dünyanın dört bir yanında cihad eden mücahidlere destek olmak yerine onları eleştirmek ne kadar da edepsiz bir tavırdır! Dört mezhebe göre de günümüzde cihadın farz-ı ayn olduğuna dair fetvalar veren günümüz âlimlerinin, bizlere çağrıda bulunan Müslüman kardeşlerimizin çağrılarına rağmen birçoğumuz yerimizde kalakaldık, çoğumuz çeşitli mazeretler öne sürdü. Kimimiz dünya hayatına aldandı, kimimiz ise kendisinin yerinde çakılıp kala kalması yetmiyormuş gibi oradaki cihad hareketlerini eleştirme yoluna gitti. Kimimiz ise o Müslümanları hiç gündemine dahi almadı…

“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, «Allah yolunda savaşa çıkın!» denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır. Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.”

[9 / Tevbe – 38, 39]

Bazı ilim ehli İslam dışı sistemlere razı olmanın ve İslam’ın demokratik yollarla hâkim olması gerektiğine dair olan düşüncelere inanmışlığın verdiği rahat tavırlarla sürekli cihad hareketlerini eleştirme yoluna gittiler, mücahidlerin aşırılıklarının olduğunu söylediler. Dayandıkları kaynak neydi acaba? Birçoğu Batı’nın güdümünde olan televizyon kanallarının haberlerinden Müslümanlara yönelik atılan iftiralardan mı etkilenip bir sonuca vardılar yada ne derece güvenilir olduğu bilinmeyen internetteki bazı haber sitelerinin verdiği haberlerden yola çıkarak mı böyle tenkitlerde bulundular?!

Kimileri millî bir din anlayışıyla hareket edip olanca güçleriyle selefi cihad hareketlerine ve bu hareketlerin sevip, eserlerini okudukları âlimleri haksız bir şekilde tenkit etme yoluna gittiler. Mistik tasavvufi anlayışı insanlar arasında yayarak insanlara cihad ve siyaset’i İslam’ın dışında göstermeye çalışan cemaatler büyük âlimlere çirkin iftiralarda bulundular. Onların takipçileri ise fasıkların ortaya attığı haberleri araştırmadan kabul yoluna gittiler. Kur’an ve Sünnet’e bağlı sahabenin ve selef âlimlerinin izinden giden Müslümanlara düşmanlık gösterdiler.

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.

[49 / Hucurât – 6]

Cihad beldelerinde bir gün bile gecelemeden, mücahidler hakkında sağlam bilgilere dayanmadan onları tenkit yoluna giden ilim ehlinin bu konudaki eleştirilerini dinlemek istemiyoruz! Onlar zan ile hareket etmekteler, haksız yere bu hareketleri bilmeden sürekli tenkit etmekteler… Kendilerine sorsanız o beldelerde hiç gecelediniz mi? Haçlılar Müslüman bacılarımıza saldırırken, Müslümanları zindanlara doldururken ve onları katlederken neredeydiniz? Bu katliamlar, zulümler olurken hiç mi vicdanınız sızlamadı? Haçlılara ve onların destekçilerine karşı olmak yerine onlarla cihad eden mücahidleri sürekli aşırılıkla suçlamanız, tenkit etmek için bahane aramanız ilim ehline yakışan bir tutum mudur?

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır…”

[49 / Hucurât – 12]

“Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara «Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!» denildi.”

[9 / Tevbe – 46]

Abdullah b. Mübarek’in mektubuna tekrar dönecek olursak Fudayl b. İyad’ın bu mektup karşısında gösterdiği örnek davranış ne kadar da ders almamız gereken önemli bir durumdur. Hiçbir şekilde nefsani olarak karşılıkta bulunmuyor, Abdullah b. Mübarek’e karşılığında Ebu Abdurrahman doğru söylemiş bana nasihatte bulundu demekle yetiniyor…

Rabbim kendi dinini yeryüzünde hâkim kılmak için cihad eden mücahidlere yardım etsin, onların atışlarını isabetli, ayaklarını hidayet üzere sabit kılsın. (Âmin)

Esedullah et-Türkî

-Dipnotlar-

1.  İmam Zehebî, Siyerü-A’lâm en-Nübelâ, c. 8, s. 412

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

*