21 Mayıs 1864 – Kafkasya’da önce soykırım sonra sürgün

21 Mayıs 1864… Rusya’nın barbarlık tarihinde sıradan bir yıl… Kafkasya Müslümanları için ise üzerine intikam yeminlerinin edildiği en kara yıl… 300 yıl süren Rus işgaline karşı Kafkas direnişinin kırılması ve direnişin başkomutanı Şeyh Şamil’in esir düşmesi sonrasında Rusya, kendisini defalarca bozguna uğratan böyle bir cihadın bir daha başlamaması için tarihinin en aşağılık kararlarından birine imza attı: Soykırım ve sürgün…

Rakamlar o kadar uçuk, trajedi o kadar büyük ki, Rus ve Batılı kaynaklar da bu rakamları onaylıyor olmasa, biz bile “Bu kadar da olmamıştır!” diyerek belki de kandırmak isteyeceğiz kendimizi… 1864’te kıyamın bastırılması üzerine Çerkesleri koruyacak bir güç kalmamış oldu.

Rusya Kafkasya’daki Müslümanlar bir daha isyan edemesin diye en iyi bildiği vahşeti uygulamaya karar verdi; soykırım… 1864’te Rus ordusu tarafından 1.500.000 (bir buçuk milyon)’dan fazla Kafkas Müslüman katledildi. (1) Rus ordusunun bu katliamından geriye kalan Çerkes Müslümanlarından yüzde 70’i yani 1.000.000 (bir milyon)’dan fazlası Osmanlı ve Balkanlara sürgüne gönderdi.

Rusya zor günler yaşamıştı Kafkasya’daki İmamlar Kıyamında. 1840’larda İmam Hamzat’ın şehid düşüp Şeyh Şamil’in yeni lider seçilmesi cihadın yükselişini hızlandırdı. Direniş dalga dalga büyüyor, Avrupa’yı ve Osmanlı’yı defalarca yenen güçlü Rus ordusu, askeri sayı ve silah yönünden kat kat küçük olan mücahidler karşısında ağır yenilgiler alıyordu. Ancak kaynakları sınırsız koca bir imparatorluk olan Çarlık Rusya’ya karşı imkânsızlıklar ve dışarıdan desteğin gelmemesi direnişi çöküşe götürdü. 1859’un 6 Eylül’ünde Gunip’te Prens Baryatinsky komutasındaki 70.000 kişilik Rus ordusuna, yanında yüz kişi kalıncaya kadar savaştıktan sonra Şeyh Şamil teslim olmak zorunda kaldı. Direnişin sona ermesiyle Kafkasya üzerine kara bulutlar çökmeye başladı…

Çarlık Rusya, yüzyıllarca uğruna savaştığı Kafkasya’dan topyekûn atılma tehlikesini bir daha yaşamamak için soykırım ve sürgün planını uygulamaya koydu. Direnişin bitmesiyle de artık Rusya’ya engel olacak mukavemet yoktu.

1861 yılında Rus Çarı 2. Aleksander Çerkesya’ya geldi ve Çerkeslere iki seçenek sundu. Ya silahsız bir şekilde Kuban Nehri’nin sol kıyısındaki bataklık olan Don bölgesine sürüleceklerdi ya da Osmanlı’ya sürgüne gönderileceklerdi. Elbette iki teklifi de Çerkesler tarafından kabul edilmedi ama direniş bir kere kırılmıştı. Çarın Kafkasya Naibi olarak atadığı kardeşi Grandük Mişel, 1864 yılında Batı Kafkasya sakinlerine şu fermanı yayınlar: “Bir ay içinde Kafkasya terk edilmediği takdirde, bütün nüfus savaş esiri olarak Rusya’nın muhtelif mıntıkalarına sürülecektir.” (2)

ccc

Çerkesler boyunlarına esaret zinciri vurulmaması için vatanlarından göçü “gönüllü” olarak kabul ettiler. 21 Mayıs 1864’te Büyük Sürgün başladı. Bir milyondan fazla kişi, yani Çerkesya’nın yüzde 70’i doğup büyüdükleri vatanlarına elveda diyeceklerdi.

Kafkas Müslümanlarının kara yoluyla Osmanlı’ya göç edilmesini yasakladı Ruslar. Çünkü geçimlerini sürüleri ile sağlayan Dağlıların yanlarına hayvanlarını ve mallarını almalarını istemiyorlardı. Sürgün hırçın Karadeniz üzerinden gemilerle yapılacaktı. Zorla toplanan yüzbinlerce insan vardı ama bu kadar insanı alacak gemiler yoktu. Daha fazla para kazanmak için fazla yolcu alan gemiler birer birer içindeki mazlumlarla batıyor, Karadeniz Çerkeslere mezar oluyordu. Limanlarda aylarca bekletilme sonucunda salgın hastalıklar ve açlık göstermiş, hastalık ve soğuktan kitlesel ölümler daha yola çıkmadan başlamıştı.

Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılıyor, salgın hastalıklar gene de yayılmaya devam ediyordu. Çerkeslerin cesetleri vuruyordu Karadeniz kıyılarına… Ölünceye kadar balık yemedi bu trajediyi yaşayan Çerkesler…

Yaşanan dramlar o kadar büyüktür ki anlatılanları dinlemek bile ayrı bir dramdır. 1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra, 1929 baharında Adigey’e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia’ya Şapsığların bölgesi Cubga’da karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyar o günleri şöyle anlatmıştır:

“Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem.” (3)

DdvSzPBVAAAex8l

Bu trajik sürgünde Soçi, Tuapse, ve Sohum gibi liman kentlerine toplanan yüzbinler, gemilerle İstanbul, Varna, Samsun, Sinop, Trabzon gibi Osmanlı liman kentlerine nakledildiler.

Çerkesya’nın Çerkeslerden temizlenme işi 1864 yılı Haziran ayı ortalarında tamamlandı. Kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Psıbe Irmağı ağzına (şimdi Abhazya’da) kadar uzanan bölgede tek bir Çerkes bile bırakılmadı. Kafkasya’yı derin bir hüzün ve sessizlik kaplamıştı. Olası bir geri dönüşe fırsat vermemek ya da dağlarda son direnenlere imkân tanımamak için tüm Çerkes yerleşim yerlerinin tamamı ateşe verilip yakıldı, tarlalar atlara çiğnetildi, meyve ağaçları bile Rus askerleri tarafından birer birer kesildi.

Osmanlı yönetimi koordineli olarak, Batum, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Akçakoca, Burgaz, Varna ve Köstence’de göçmen kampları kurdu. Sürgüne gönderilenlerin sayısı kapasitenin çok üstünde olunca,  göçmen kampları açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle kısa sürede ölüm kamplarına dönüştü. 1864’te Türk yönetiminde olan Batum’a 70 bin, Trabzon’a ilk seferde 24.700 (19 bini öldü), ardından 63.900 Çerkes (günde 180-250 kişi ölüyordu), Samsun’a da 110 bin Çerkes (günde ortalama 200 kişi ölüyordu) çıkarıldı. (4)  Salgın hastalıklar ve sefaletlerin kırıp geçirmesi sonucunda kısa bir süre içinde kampların çevreleri yer yer toplu Çerkes mezarlıklarına dönüştü.

Osmanlı yönetimi Çerkeslerin toplu bir etnik güç olmasını istemiyordu. Göçmen kamplarından sonra Çerkesler o zamanlar Osmanlı toprağı olan Anadolu, Ortadoğu ve Balkanlar’da değişik bölgelere yerleştirildiler.

Dönemin İslam Devleti olan Osmanlı’nın neden engel olmadığı sorusu hep sorulmuştur zihinlerde. 1829 yılındaki savaşta Ruslara karşı ağır bir yenilgi alan Osmanlı, imzaladığı Edirne Antlaşması ile Çerkesya’daki tüm haklarından vazgeçip bölgeyi Çarlık Rusya’ya teslim etmek zorunda kaldı. 1856 Kırım Savaşında Kars’a kadar ilerleyen Ruslar karşısında varlık gösteremeyen Osmanlı, Kafkasya’yı Ruslardan temizleme umudu tamamen yitirdi. 1860 yılında İstanbul’a gelen Rus General Melikov, Abdulmecid ile anlaşma yaparak Çerkeslerin Osmanlı’ya sürgün edilmesi mutabakatı yaptı. Osmanlı Devleti, ekonomik açıdan zor durumdan olmasına rağmen bu mutabakatı yaparak, en azından Müslüman kardeşlerine kendi topraklarında göç edilmesini kabul ederek sahip çıkmak istedi.

Kafkasya’dan sürgüne gönderilenler hakkında Amerikalı Justin McCarthy, sürülen Çerkes ve diğer Kafkas topluluklarının sayısının 1.200.000 dolayında olabileceğini, bunun ancak 800 bin kadarının hayatta kalabildiğini belirtiyor. (5)  Adıge-Çerkes kaynakları ise genellikle sürgüne gönderilen sayısının 1.500.000 sayısı üzerinde birleşirler. Sürgüne katılan nüfusun en az dörtte birinin yolculuk, kamp yaşamı ve yeni yerleşim yeri sırasında öldüğü kabul edilmektedir. (6)

Peki, tüm dünyanın bildiği bu vahşet karşısında Rusya’nın ve dünyanın tavrı nedir? Rusya bırakın bu katliamdan utanmayı, 21 Mayısı “Zafer Günü” olarak her gün kutlamaktadır! 1990’lardan bu yana yaşanan savaşta 300 bin Kafkasyalı Müslümanı katleden Putin Rusyası, kendileri gibi barbar ve katil olan atalarıyla elbette gurur duyacaktır! Söz konusu Kafkasyalılar olunca geri kalan dünyanın da vicdanı sırtını dönmüş, akan yaşlar timsah gözyaşlarını geçmemiştir. Çerkes soykırımını dünyada sadece Gürcistan 20 Mayıs 2011 tarihinde resmi olarak tanımış ve kınamıştır. Söz konusu bir milyon hayvan ya da bir milyon ağaç olsaydı ayağa kalkacak olan “medeni” dünya, bir milyon insana yapılan zulüm karşısında sessizliğe bürünmüştür.

1864 sürgünü, 1944 sürgünü, 1990’larda yapılan katliamlar…  Rusya’dan hesap elbet sorulacaktır. Bunu yapacak olan da Kafkasya’nın kahraman evlatları olacaktır. Rusya ancak bir şeyden anlar; o da savaştan. Savaş meydanında yenilmeyen Ruslar daima katletmeye ve sürgün etmeye devam edecektir. Adı ister Çarlık Rusya, ister Sovyet Rusya, ister modern Rusya olsun, biz onlara “Barbarlık İmparatorluğu” diyeceğiz ve yerle bir olması için de direnen Müslüman halkları desteklemeye devam edeceğiz. Direnişi dağlarda diri tutmaya devam etmezsek, yeni katliam ve sürgünler kara bulutlar gibi Kafkasya semalarına yeniden çökecektir. Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür ve Kafkasya tarihi bunun canlı şahididir.

Miraç Karaaslan

-Dipnotlar-

1- http://www.reuters.com/article/2009/05/22/idUS104971+22-May-2009+PRN20090522

2- General İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul, 1958, 526

3- http://www.diaspora.gov.ge/files/4_2329_511505_CerqezeiiTURKULI.pdf

4- General İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul, 1958, s.528-529

5- Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, İstanbul, 1998, 3.baskı, s.37-38

6- Dr. Almir Abreg, Geçmişten Günümüze Kafkasların Trajedisi, İstanbul, 2006, s.43

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

*

Latest from Fikir&Analiz

Belâ ve Arınma Nimeti

Nazarının vahyin nuru ile aydınlandığı ve Allah’ın şer’i ve kevni sünnetlerini bilen
Go to Top